IŞILTILI YENİ YIL DİLEKLERİMLE…
BİRİKTİRİLMİŞ DOKUMA HASATLARI;)
Biriktirme, Dokuma ve Hasat…
Yeni yıla yaklaştığımız şu günlerde düşünüyorum…
“Düşünüyorum öyleyse varım” demişti Descartes. Ben de soğuk bir “Aralık” günü pencereden tıpkı çocukluğumda yaptığım gibi sokağı izlerken buldum kendimi. Bir çocuk, annesinin elinden tutmuş sevinç çığlıkları atarak heyecanla ona az önce geçtikleri dükkanın vitrininde gördükleri oyuncağın ne kadar güzel olduğunu anlatıyor, yaşlı adam torununun koluna girmiş büyük bir keyifle genç kızın okulda yaptıkları çalışmayı dinliyor, bakkalın çırağı büyük bir itina ile yeni gelen gofretleri tezgaha diziyor, karşı kaldırımdan minik bir kedi kuyruğunu sallaya sallaya geziniyor… Kısacası hayat bizimle ama bizden bağımsız seyrinde ilerliyordu.
Hayata, hayatın aralık bir penceresinden bakıyorum. Ben de varım diye geçiriyorum içimden düşündükçe. Varlığımla iyilikler yaratmayı amaçlıyorum. Bunu kendime hayat felsefesi edinmek istiyorum….Herkesin içinde, yüreğinin ta en derinlerinde saklansa da kimi zaman, bir iyilik olduğuna inanmak istiyorum.
Hayat… ne ilginç, ne güzel, ne mükemmel tasarlanmış bir “hasat zamanı” aslında. İçinde güzelliklerle çirkinlikler, iyiliklerle kötülükler, doğrularla yalanlar, yanlışlar birbirine karışmış durumda. Bir bakıyorsunuz belki de artık tam bu son, buraya kadarmış dedirten bir anda karşınıza hiç ummadığınız bir şekilde, hiç beklemediğiniz bir yerden çözümler, umutlar, mutluluklar çıkabiliyor.
El yordamıyla yaşamak belki de bizimkisi. El yordamıyla büyüyor, el yordamıyla öğreniyor, el yordamıyla ağlıyor, el yordamıyla gülüyor, el yordamıyla aşık oluyor, el yordamıyla seviyor, evet bizler el yordamıyla yaşıyoruz. Kendimize güvenip, daha doğrusu duygularımızı dinleyip “yüreğimizin götürdüğü yere” ulaşmayı hedefliyoruz çoğu zaman.
Hayatı hepimiz kendimizce yaşıyor, yaşatıyoruz. Her birimiz elimizdeki malzemelerimizle ilmik ilmik örüyor, dokuyoruz el emeği, el örgüsü bir kazak gibi yaşamlarımızı. ( O anki düşüncem, kendi kendime verdiğim örnek gülümsetiyor beni. Bir çeşit mesleki deformasyon olmalı benimkisi de hiç kuşkusuz. O kadar kazağın arasından verilen örnek de kazaktan, dokumadan başkası olamazdı tabii:))
Ama hoşuma da gidiyor hayatı ipliklerden, renklerden çeşit çeşit farklı örgüden yapılmış trikolara benzetmek. Tıpkı örgü çeşitleri gibi hayatta da basic olan, daha süslü olan ve hatta farklı örgülerin birleşiminden bile oluşan günler var. Peki ya renkler? Hiç düşündünüz mü bugün hangi renk olduğunuzu. Bazı gün bir düşünün mutlaka demişsinizdir: “bugün bana turuncu nasıl güzel gözüktü ya da kesinlikle bu masanın üzerine kırmızı bir süs gerek, veya keşke bu elbisenin laciverti olsaydı hemen alırdım.” Başınızı onaylar gibi salladığınızı görür gibiyim:)
Evet işte hayat, el emeği, göz nuru, ilmik ilmik örülmüş, dokunmuş bir kazak gibi, üzerimize giydiğimizde bizi yansıtan, bizi biz yapan aslında. “ Bize bizi yine bizle anlatan…”
Hayatı elbette bizler belirleyemiyoruz ama ona yön vermek, onu şekillendirmek, güzelleştirmek bence biraz bizim elimizde. Biriktirmek… İşte bu noktada hayatı biriktirebilmeli insan. Hayatı, içindeki güzellikleri, karşımıza çıkan insanları, yaşanılan keyifli anları biriktirebilmeli…Hayal biriktirmek var bir de tabii… Yaşamımıza dair düşlediğimiz, dilediğimiz, gerçekleşmesi için çaba gösterdiğimiz hayallerimiz… Hani insan hayal ettiği sürece yaşarmış düşüncesiyle bakınca da hayaller gerçekleri desteklerken, gerçekler de hayalleri güçlendiriyor.
Bir anlamda “anı koleksiyonculuğu” yapmalı… Çok zor, tüm kötülüklere, çirkinliklere, adaletsizliklere, insafsızlıklara rağmen..Evet hatta bazı anlarda imkansız gibi görünüyor insana ama vazgeçmeden, pes etmeden devam edilebilmeli. Çok mu Polyannacılık olur bilmiyorum ama ben buna gerçekten inanmak istiyorum. Hani efsaneye göre gökkuşağının altında iyilikler, güzellikler vaat eden bir define vardır ya, işte ben bu defineye hayatın içinde denk gelinebileceğine inananlardanım galiba. Belki bir gün…
O anda yılbaşı ağacının ışıkları bana göz kırparken düşüncelerimden sıyrıldım. Akşam olmak üzereydi. Sokaktan geçen hurdacı var gücüyle bağırıyordu: “ Eskiler alıyorum eskiciii…” Eskiler dedim kendi kendime, neydi ki? Belki biraz geçmişimiz, belki biraz anılarımız, yaşanmışlıklarımız, öğrendiklerimiz, hayatın karşımıza çıkardıkları da belki biraz ve tüm bunlara eklediğimiz zorluklardan edindiğimiz dersler, can dostlarımızın bize her zaman, her koşulda verdikleri destek, bize güven veren yürekleri, her yolun o'na çıktığına inandığımız aşklarımız, gönlümüzde büyüttüğümüz sevgilerimiz belki de. Hepsini karıştırıp üzerine eklediğimiz bir tutam mutluluk da işte “hasat zamanlarımızda” hayattan biriktirebildiklerimiz.
Farkında olmadan saatlerce oturmuştum düşüncelerimle, akıp giden yaşamın karşısında. Yerimden kalktım mutfaktan tüm evi mis gibi kaplayan kahveden bir fincan aldım kendime. Tabii yanına da tarçınlı kurabiyelerden almayı ihmal etmedim. Geri dönüp aynı yere, aynı koltuğa, aynı pencere kenarına oturduğumda aynı duygulara sahip olmadığımı farkettim. Farkettim ki hayat, benim için bir ölçü geçmişim, biraz öğrendiklerim, bir miktar anılarım, bol miktarda sağlıklı günler, göz kararı duygularım, içine dahil edilebilecek kadar dostluklarım, paylaştıklarım ve tıpkı az önce ihmal etmediğim kurabiye kadar vazgeçilmezim olan kocaman bir tutam sevgi ile harmanlanmış bir hamur her öğün yesem de bıkmayacağım eşsiz lezzet.
Ya da diyelim ki hayat rasyonel bir denklem. Düz mantıkla dört işlemden oluşan bir hesap… Hayat, öğrendiklerimiz, görgümüz, edindiğimiz deneyimlerimiz, başarılarımız, kariyer tecrübelerimiz, maddi kazançlarımız, manevi kazanımlarımızın, tüm sağlıklı günlerimizin toplamından, korkularımızı. endişelerimizi, yoksunluklarımızı ki bunlar sadece maddi anlamda değil sevgisiz, saygısız kalma olarak da düşünülebilen manevi 'duygusuzluklarımızı' çıkarttığımızdaki sonucu mutluluklarımız ve sevgimizle çarpıp ortaya çıkan iyilik ve güzellikleri dostllarımıza dağıtma ve onlarla yaşamı paylaşma 'becerisidir.'
Sanırım bana hayatı yeni baştan gösteren senenin son günlerinde olmamız, acısıyla tatlısıyla bir seneyi bitirmekte olmamızdı. Yepyeni seneden iyilikle beklediklerimiz, sevinçle umduklarımız, güzel dileklerimiz var. Adı üstünde “yepyeni” bir yıl bizleri bekliyor.
Ben de “her birinize, tüm hayal ettiklerinizin gerçek olacağı, hayatınızın tüm gerçeklerinin de hayal dahi edemeyeceğiniz kadar güzel olacağı yepyeni, pırıl pırıl ışıltılı bir sene olmasını dilerim…”