Herşey Burgaz'ı sevmekle başladı…
Burgazadası ile ilgili Reunion blogunu duyduğumda çok heyecanlandım, bir o kadar da
mutlu oldum. “Ne kadar güzel düşünülmüş” diye geçirdim içimden. Burgaz… yazılarda, şiirlerde, satırlarda, çizimlerde ve hatta fotoğraflarda çıkacaktı karşımıza ve hatıralarımızda daimi yerini büyük bir keyifle koruyacaktı.
“Burgazlı olmak bir ayrıcalıktır.”
Düşünüyorum da nereden başlamalı, nasıl anlatılmalı ki Burgaz? Burgaz, dostluktur, Burgaz, kardeşliktir, Burgaz, sahilde sabahın ilk ışıklarıyla içilen çay, işe giderken vapura yetişmek için iskeleye koşarken içe çekilen mis gibi çam kokulu nefestir.
Burgaz, faytonla gidilen “Cennet Bahçesi'dir”. Burgaz, sevgiliyle eşsiz günbatımına gidilen Kalpazankaya'dır. Aşktır Burgaz. İnsanlarının birbirine koşulsuz şartsız bağlandıkları, birbirine güvendikleri, yıllar sonra bile biraraya geldiklerinde “kaldıkları yerden devam edebildikleri” bir masal alemidir Burgaz.
Burgaz, Sait Faik'tir. Burgaz, ayışığında dostlarla kimi zaman efkarlanıp dertleşilen paylaşımlara, kimi zaman neşelenip kahkahaların her yeri çınlattığı sohbetlere, ama her koşulda sabaha kadar ev sahipliği yapan bir “deniz kulübüdür.”
Kısacası aslında Burgaz sevmek demektir. Çarşıdan geçerken esnafı selamlamayı, sokaklarda oynayan çocuklarla top koşturmayı, bir büyüğün hatırını sormayı, doğanın mucizesini, yaşamın büyüsünü sevmektir. İşin özünde hayatı güzelleştiren insanı sevmektir Burgaz.
İşte “herşey Burgaz'ı sevmekle başladı.”
Burgaz'ı anlatmaya çalışırken bana hissettirdiklerini düşündüm, ve o anda geçen sene Ağustos ayında yazdığım yazıyı anımsadım:
“Sımsıcak bir yaz akşamı. Uzaktan sadece geçen geminin düdük sesi ve çalıların içinde adeta bana eşlik edercesine ses veren cırcır böceklerinin sesleri duyuluyor.
Işıl ışıl gökyüzü içimi aydınlatıyor. Gördüğüm, görebildiğim ve hissedip de, varlığını bilip de göremediğim binlerce yıldız da bana arkadaşlık ediyor o gece.
Çocukluğumdan beri en çok hep yaz mevsimini sevmişimdir. Neden derseniz tam olarak bilmiyorum ama bana kendimi hep mutlu hissetmiştir yazlar
İşte yine öylesi bir yaz gecesi: dingin pırıl pırıl bir gökyüzü altında gemilerin ışıklarıyla süslenmiş bir denizin seyrinde… Bir an sanki bir yıldızın bana göz kırpar gibi kırpıştığını gördüm. Ve o an içimden tüm sevdiklerimi geçirdim. Aklımdan, yüreğimden eksiksiz hepsini
Ve dedim ki: aslında her insan bir yıldız. Her yönüyle, her anlamda eşsiz, biricik, tek. Gökyüzünde de görünen bir yıldızın bir eşi daha yok. Tüm yıldızlar güneşten aldıkları ışıkları bizlere yansıtıyor, hepsi birden biraraya gelince heryer ışıl ışıl oluyor
Tam da o anda bir bulut kaplıyor gökyüzünü. Pırıl pırıl olan gökyüzü birden engin bir karanlığa bürünüyor. Bekliyorum… Bliyorum ki bu sadece bir bulut. Bulut geçecek ve ardından yine ışıl ışıl yıldızlar yerlerini alacaklar başımın üstünde:)
Vee nitekim sanki beni duymuşlar gibi gök perde aralanıyor ve yıldızlar birer birer beliriyorlar
İşte sanırım yaşam da böyle: ışığın içinde gölge, gölgenin içinde ışık… Adeta bir "gölge oyununun” içinde bir ışık kümesi…Her nesnenin parlaklığının diğer tarafa yansıttığı gölgesi olsa da aydınkıkta her biri gölgesiz. İşte ne insanlar var ışıl ışıl aydınlıkken gölgelenmeye çalışılan, ve de ne insanlar var ki “gölge adam"lıktan bir anda parlayan. Aslında gölge olan her yerin ardında mutlaka onu oluşturan, varken yok da edebilen bir ışık kaynağı vardır. Kısacası hayatın tüm zorluklarına, yaşadığımız tüm olumsuzluklara rağmen sevdiğimiz ve bizi seven insanlar ne mutlu bize ki hissedebildiğimiz ölçüde hep yanıbaşımızdalar.
Sanırım benim çocuk kalbim böyle ışıltılı anlarda hep kulağıma birşeyler fısıldıyor: bu pırıl pırıl yaz gecesinde de diyor ki: "Her insan eşsiz bir yıkdızdır, herkesin kıymetini bilmek gerek”
İşte tam olarak Burgaz'ın bana hissettirdikleei, hayatın ta kendisidir. “Yıldızlı bir gökyüzüdür” Burgaz.
Bol yıldızlı sevgiyle kalmak dileğiyle…