Başkaldıran kaotik doğum…
Kaos, Başkaldırı ve Doğum
Rüzgar, gecenin sessizliğini var gücüyle estikçe bozuyor, çam ağaçlarının arasında dolaşırken ıslıklar çalıyordu. Gece sessizdi, gece karanlık… Deniz fenerinin kırmızı ışıkları uzaktan alarma geçmiş gibi bir yanıp bir sönüyordu. Ve ansızın etraf gün ışığını andıran bir aydınlıkla parlıyor, ardından müthiş bir gürültüyle şimşekler gök gürültüsüne karışıyordu.
Gece kaostu, tabiat kaostaydı. Sesler, görüntüler, renkler birbirine karışmışlardı.
Adeta bu, tabiatın bir başkaldırısıydı. Sesler başkaldırmış, görüntüler başkaldırmış, renkler de başkaldırmışlardı. Mevsimlerden kaos zamanıydı. Rüzgar, ağaçlar, şimşekler, denizdeki dalga bile başkaldırmışlardı. Etraf hem çok tenha bir o kadar da gürültülüydü.
Hani denir ya “fırtınadan önceki sessizlik” diye, belki de bir süre sonra “ fırtına ardından gelen sessizlik” de denilebilecek. Neden olmasın, belki bir gün… Her şeyden sonra…
Ve işte o zaman tabiat yeniden doğacak, yeniden canlanacak, her şeye yeniden başlayacak… Kuş cıvıltılarına eşlik eden ıIık bir ilkbahar meltemiyle yeniden can bulacak. Sabahın ilk ışıklarıyla güneş doğacak, yeni doğmuş bir bebek gibi etrafa mutluluk saçacak. Mevsimlerden huzur olacak, mutluluk var olacak…Neden olmasın, belki bir gün… Her şeyden sonra…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder